Karbonhidratsız Beslenme

Beslenme günümüzde en çok yanlış anlaşılan konuların başını çekmektedir. Dünya üzerinde yıllık 30 milyar dolar sadece diyet ürünleri ve zayıflama stratejilerine harcanmaktadır. Herkesin atladığı nokta doğru beslenme ve egzersizle önleyici hizmetlerin oluşturulması ve insanların kendi kendine yetecek hale getirilmesidir. Aslında beslenme konusunda zayıf noktamız bilgisiz olmak değil çok fazla bilgiye maruz kalmamızdır. Bunun en büyük sebebi bu bilgilerin makalelerden ya da bilimsel kitaplardan değil, dergilerden magazinlerden öğrenilmesidir.

Karbonhidratları düşman olarak gören diyet akımları popülerliğini korumaktadır. Esas düşmanımız karbonhidratlar değil kalorilerdir. Karbonhidratlar insan vücudundaki en önemli enerji kaynaklarıdır. Özellikle sprint, ağırlık kaldırma ve yüksek yoğunluklu aktivitelerde yağlar hızlı bir şekilde kırılıp enerji olarak kullanılamayacağından birincil enerji kaynağı karbonhidratlardır. Karbonhidratlar aynı zamanda sinir sistemi içinde birincil enerji kaynağıdır. Hatta vücudunuz ve sinir sisteminizin ihtiyaç duyduğundan daha az karbonhidrat aldığınızda sakarlık, odaklanamama, yer-yön duygusunda karmaşıklık gibi sorunlar belirir.

Günlük beslenmenizin %45-65’i karbonhidratlardan olmalıdır. Kompleks karbonhidratlar yaşamımız için gerekli olan vitamin, mineral ve lif içerirler. Özellikle ketojenik diyetlerin (düşük karbonhidratlı diyetler) tehlikelerini iyi bilmek gerekir. Ketojenik diyetlerde günlük kalori alımında karbonhidratların miktarları çok düşürülür. Epileptik nöbetleri kontrol altına almak için çıkarılan ve diyet süresince kandaki keton ve şeker oranlarının gözlemlendiği bir beslenme türüdür. En sık görülen sıkıntısı kabızlık ve nadiren de böbrek taşıdır. Ancak insanlar bu diyet türünü hızlı kilo kaybında kullanmaktadırlar. 5 kiloya kadar ani kilo kayıpları yaşatabilen bu diyet türünde dehidrasyon kaçınılmazdır. Ve kilo kaybı da ne yazık ki bununla gerçekleşmektedir. İşin garip tarafı yapılmış araştırmalarda ketojenik diyetlerle dengeli beslenmeye bağlı yağ yüzdesindeki düşüşler karşılaştırılmış ve aralarında fark bulunmamıştır. Egzersiz yapan sağlıklı bir bireyin beslenme rutininde az önce belirttiğim gibi karbonhidratın miktarı %45-65 arasında olmalıdır. Ve karbonhidrat seçimi de düşük glisemik indeksli gıdalardan olmalıdır. Düşük karbonhidratlı diyetlerin riskleri nelerdir?

Ketoasidoz

Vücut hücreleri hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmek için bir şekilde enerji bulmak zorundadır. Şeker organizmanın başlıca kaynağıdır ve enerji temini için hücre içinde yakılır. Hiperglisemi hali ortaya çıktığında kandaki şeker insülin yetersizliği nedeni ile hücre içine giremez ve bu durum karşısında şeker alamayan hücreler enerji elde etmek için yağları yakmaya başlarlar.

Bu durum ketonların ortaya çıkmasına neden olur. Keton cisimleri kanda artar ve idrara geçer; idrarda aseton çıkar. Hiperglisemi sonucunda kanda ve idrarda keton cisimlerin artışı ile hastanın şuuru giderek bulanıktan tam kapalı hale geçer ve tedavi edilemez ise koma tablosu gelişir, ölüme kadar gider.

Sinir sistemine zararları

Kan şekeri düzeyleri çok dar bir aralık içinde muhafaza edilmelidir. Bu aralıkta muhafaza edilirse sinir sistemi için gerekli olan yeterli kan şekeri sirkülasyonu sağlanmış olur. Karaciğer merkezi sinir sisteminin ihtiyaç duyduğu şekeri protein yıkımıyla karşıladığında kan şekerinin beklenen aralık içinde olması çok zorlaşır. Ayrıca kan şekeri seviyesi düştüğünde; halsizlik, baş dönmesi ve egzersiz performansında azalma görülmektedir. Eğer kan şekeri seviyesi aşırı düşerse; bilinç kaybı ve dönüşü olmayan beyin hasarı görülebilir.

Kas kaybı

Düşük karbonhidrat diyetleri önemli oranda yağsız doku kaybına neden olabilir. Yeterli karbonhidrat alınmadığında, vücut kan şekeri elde etmek için kas dokusundan proteinleri almaya başlayacaktır. Yeterli karbonhidrat alırsanız, protein alımınız doku tamiri, büyüme gibi temel görevlerde kullanılır. Ancak yeterli karbonhidrat almazsanız, vücut ihtiyaç duyduğu kan şekerini kas dokusundaki proteinlerden temin etmeye başlayacak ve temel görevler yerine getirilmeyecektir. Bir diğer açıdan bakacak olursak; ortalama 1 kilogramlık kas kütlesi günlük 77 kalori yakar. Bu sebeple kas kaybıyla beraber hem kalori yakmak zorlaşacak, hem de metabolik hız düşecek uzun vadede kilo vermeniz ya da kilo kontrolünüz çok zorlaşacaktır.

Osteoporoz riski

Ketojenik diyetler osteoporoz riskini artırırlar. Kalsiyum eksikliği ve kemik mineral yoğunluğundaki düşüş belirgin sebepleridir. Kalsiyum ve kemik mineralleri vücuttaki asidemiye(ph asite kayar)karşı tampon görevi görürler. Ancak düşük karbonhidratlı diyetlerde protein doku bakımı yerine enerji için kullanılmaya çalışıldığından, bu şekilde kullanılan her 1 gram protein için, 1 veya 1,5 gram kalsiyum vücuttan atılır.

Egzersiz esnasında performansın düşmesi

Birçok çalışma ketojenik veya yüksek yağlı diyet türlerinin sportif performansı düşürdüğünü göstermektedir. Kardiyovasküler egzersizlerde ve ağırlık çalışmalarında bu tür beslenmelerin kas glikojen depolarında düşüş yaşattığı görülmüştür.

Dehidrasyon ve elektrolit seviyeleri

Ketojenik diyetlerde dehidrasyon riski yüksektir. Ayrıca sodyum, potasyum, klor, magnezyum ve kalsiyum gibi kan elektrolitlerinin seviyeleri düşer, kalpte ritim bozukluğuna neden olur.

Sonuç olarak karbonhidratın çok azaltıldığı ya da sıfıra indirildiği beslenme türlerinde kısa sürede kaybettiğiniz kilolar yağ yakımıyla değil kas dokusunun tahribatıyla olmaktadır. Tartıda kendinizi kilo kaybıyla çok mutlu hissedersiniz ama kaybettiğiniz kas dokusuyla metabolik hızınız düşer, halsizleşirsiniz ve yukarıda saydığım olumsuzluklarla karşı karşıya kalırsınız. Umarım artık kilo yerine yağ yüzdesi, bel-kalça çapı gibi ölçümleri dikkate alırsınız.

WELLNESS MASTER TRAİNER RIDVAN KIR – YOGANDA

 

× Nasıl Yardımcı Olabiliriz?